Cebinizdeki Fabrika: Başarılı Bir Mobil Uygulamanın Anatomisi
2025 yılında "Mobil Uygulamamız olsun" demek bir strateji değildir. Bu, "Ofisimizde sandalye olsun" demek kadar sıradan bir istektir.
Asıl soru şudur: "Bu uygulama, kullanıcının telefonundaki en değerli 100 MB olabilecek mi?"
Kullanıcıların %80'i, indirdikleri uygulamayı ilk 3 gün içinde siliyor. Sebep? Kötü performans, karışık arayüz veya pil tüketimi.
Programevi olarak biz, sadece uygulama kodlamıyoruz; kullanıcı alışkanlıklarını yöneten dijital deneyimler tasarlıyoruz.
**Bugün konumuz: Native vs Cross-Platform Savaşı. **
Büyük İkilem: iOS ve Android İçin Ayrı Ayrı mı?
Eskiden (Native Dönemi), bir uygulamanız olsun istiyorsanız iki ayrı ekip kurmak zorundaydınız:
-
iOS Ekibi: Swift diliyle yazar.
-
Android Ekibi: Kotlin/Java diliyle yazar.
**Sonuç? **İki kat maliyet, iki kat bakım süresi. Ve iki uygulama asla aynı anda güncellenemez.

Çözüm: Tek Kod, Her Yer (Cross-Platform)
Biz Mobil Uygulama Geliştirme süreçlerimizde React Native ve Flutter teknolojilerini kullanıyoruz.
**Neden mi? **
-
%40 Maliyet Tasarrufu: Tek bir kod tabanı (Codebase) yazıyoruz, hem iPhone'da hem Samsung'da kusursuz çalışıyor.
-
**Hızlı Güncelleme: **Bir butonu değiştirdiğimizde, tüm dünyadaki cihazlarda aynı anda değişiyor.
-
Native Performans: Eskisi gibi "Web sitesi gibi duran" uygulamalar değil, cihazın kamerasını, GPS'ini ve işlemcisini %100 kullanan uygulamalar üretiyoruz.
Sadece Kod Değil, Bir "Ürün" (Product Design)
En iyi kod bile, kötü bir tasarımla çöp olur. Mobil projelerimizde Product Design (UI/UX) ekibimiz devreye girer.
Başparmak Bölgesi (Thumb Zone): En önemli butonları, kullanıcının başparmağının en rahat ulaştığı yere koyarız.
Dark Mode: Modern ve pil dostu tasarımlar standarttır.

Fikriniz Cebi Yakmasın
Milyonlarca lira harcayıp, kimsenin kullanmadığı hantal uygulamalar çöplüğüne bir yenisini eklemeyin.
Gelin, Programevi mimarlarıyla konuşun. Fikrinizi en verimli, en hızlı ve en şık haliyle hayata geçirelim.
